‘SADAT reklamı, generallerin alkışları ve ülkenin gidişatı’
Kemal Kılıçdaroğlu’nun SADAT’taki çıkışının ardından Uğur Dündar’ın programına konuk olduğu TV100’de yayınlanan SADAT reklamının tartışması sürüyor.
Universal yazarı Yusuf Karadaş, “SADAT’ın reklamı, generallerin alkışları ve ülkenin gidişatı” başlıklı yazısında örgütün uluslararası operasyonlardaki rolünü ve devlet içindeki konumunu şöyle değerlendirdi:
“Bilindiği üzere Erdoğan hükümeti 2011 yılında ‘bölgesel liderlik’ iddiasıyla Suriye’ye müdahale politikasının başına geçiyordu. 2012 yılında kurulan SADAT’ın misyonu ‘ihtiyaç sahibi dost ülkelere savunma danışmanlığı’ idi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin çıkarlarını gözeterek güvenlik güçlerinin teşkilatlanması, güvenlik güçleri’. Adnan Tanrıverdi de kuruluş amaçlarının “Türk Silahlı Kuvvetlerinin yetişemediği İslam ülkelerine hizmet vermek” olduğunu söylüyor. SADAT’ın şimdiki Başkanı Melih Tanrıverdi, “Kendilerinden hizmet talep eden ülkelerin taleplerini Dışişleri Bakanlığına, MİT’e ve Milli Savunma Bakanlığına ilettiklerini” ifade etti.
Bu açıklamalar, hükümetin dış politikasında SADAT’ın kendisine hangi rolleri biçtiği sorusuna yanıt veriyor. Adnan Tanrıverdi’nin 2018’deki Afrin operasyonu öncesi Erdoğan başkanlığında düzenlenen ‘güvenlik zirvesi’ne katıldığı o dönemde basına yansımıştı. Yani SADAT tek başına gelin damat yapmıyordu!
2015 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne bir istihbarat raporu sunan Rusya, bu raporda SADAT’ın Suriye’deki cihatçıları eğittiği iddiasıyla birlikte SADAT’la bağlantılı olduğu belirtilen 900 ‘paralı askerin’ bilgisini paylaşmıştı.
2020 yılında Libya’daki savaşa ilişkin bir rapor hazırlayan ABD Afrika Komutanlığı (AFRICOM), Libya’da SADAT tarafından eğitilen ve maaşı ödenen 5 bin Suriyeli cihatçı militan olduğu iddialarına da bu raporda yer verdi.
Tanrıverdi’nin de uzmanlık alanı olan kontrgerilla faaliyetleri olarak da bilinen konvansiyonel olmayan harp, SADAT’ın ‘hizmet verdiği’ alanlardan biridir. Bu nedenle 15 Temmuz darbe girişiminin bastırılmasında SADAT’ın rolüne ilişkin pek çok iddia gündeme geldi ve soru önergeleri gündeme geldi. Ama şimdiye kadar SADAT bu iddiaları reddediyor, AKP ve MHP ise bu iddiaların soruşturulması için soru önergesini reddediyor.
Tanrıverdi ise gururla ‘silahlı kuvvetlerin’ yeniden yapılanmasına ilişkin tespitlerimizin aşağı yukarı tamamının 15 Temmuz’dan sonra yürürlüğe girdiğini söylüyor.
Karşımızda düzenli ve konvansiyonel olmayan harp alanında faaliyet gösteren, devletin (çoğunlukla bugünkü iktidar) politikaları doğrultusunda ve onun devamı olarak faaliyetlerini sürdürdüğünü söyleyen ve dahası diyebileceğimiz bir teşkilat var. TSK’nın ‘önerileri’ doğrultusunda yeniden yapılandırıldığını bildirdi.
Patlayan bombaların, siyasi cinayetlerin ve provokasyonların yaşandığı, tarihinin en kıymetli seçimlerinin yaklaştığı bir ülkede, ana muhalefet liderinin, kendi denetiminde olmayan paramiliter bir aygıtı gündeme getirmesi doğal değil. herhangi bir kurum ve argümanları araştırılamaz.
‘Bazen evdeki hesap piyasaya sığmaz… Kılıçdaroğlu değil mi?’ Sözleriyle ana muhalefet liderini üstü kapalı olarak tehdit eden SADAT Lideri Melih Tanrıverdi, bu reklamı ‘İyi bir PR çalışması’ olarak nitelendiriyor. Ancak maskeli ve silahlı kişilerin yer aldığı bu ‘reklam’ aslında Kılıçdaroğlu’nun seçim sürecindeki olası provokasyonlara ve SADAT’ın oynayabileceği role ilişkin iddialarına iktidar tarafından bir yanıt olarak okunabilir.
Kılıçdaroğlu’nu eleştiren Erdoğan’ı alkışlayan Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının tavrını, Tanrıverdi’nin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yeniden yapılanmasına yönelik tüm önerilerinin 15 Temmuz darbe girişiminin ardından hayata geçirildiği yönündeki açıklamasıyla birlikte okumak gerekir.
Türkiye’de ordu, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana değerli bir siyasi aktör olmuştur; Çeşitli dönemlerde darbeler ve muhtıralarla siyasete müdahale ettiği bir sır değil. Erdoğan ve eski yandaşları Gülencilerin en değerli vaatlerinden biri de ordunun siyasete müdahalesine son vermekti. Ama kabul edelim ki 15 Temmuz darbe girişimini ‘askeri vesayetin kaldırılması’ argümanıyla yola çıkanların bir tarafı gerçekleştirdi. Karşı taraf ise bu darbe girişimini bastırdıktan sonra orduyu kendi siyasi hesaplarına göre yeniden yapılandırdı.
Geçmişte ve günümüzde ordunun siyasallaştırıldığı rejimlere bakıldığında bunların baskı, şiddet ve savaş politikalarının yanında yer alan rejimler olduğu görülecektir. Şakacı generaller bize bir kez daha gösterdiler ki, ordunun siyasi arayışlara girmesinin demokratik olmayan her türlü yola kapı açmak anlamına geldiği yakın siyasi tarihimizin gerçeği de budur. yollar. Dolayısıyla bugün karşı karşıya olduğumuz sorun, bazı milliyetçi-milliyetçi çevrelerin düşündüğü gibi ‘Atatürk’ün ordusunun Erdoğan’ın komutasına geçmesi’ olgusunun çok ötesindedir.
SADAT’ın cüretkarlığına ve generallerin Erdoğan’ı alkışlamasına bakılırsa, seçim yaklaştıkça siyasi çabanın sertleşeceğini ve farklı aktörlerin devreye gireceğini söyleyebiliriz. Sandığı bekleyin”; Halkın çabası olmadan işlenen suçların teşhir edilemeyeceğini ve yeni provokasyonların önlenemeyeceğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu nedenle Emek ve Özgürlük İttifakı’nın Kartal mitingi, böyle bir süreçte kamu emeğinin geliştirilmesi adına ümit verici bir adım olmuştur.” (TAM YAZI)